5/31/2009

Müze'de hazine bulmak



1998 senesine ait Fenerbahçe Takvimi buldum bugün Girne Kalesi denilen müze'de.

Müze beklentimin ötesinde iyiydi. Daha önce gitmiş olduğum St. Barnabas Ikon Müzesi ile kıyaslamış ve ön yargılı idim ancak yanılmışım. Dışarıdaki deli sıcağa ve bendeki rakı sıcağına rağmen serindi.

Öğrenci tarifesi ile 2 TL'ye gezilip görülebilir.

At Beyi
Lefke

5/30/2009

Rakı ve Şalgam..



Her nerede olursa olsun insan düşmemeli rakısı elinden.. Olur da rüzgarla bir acı gelir konar burnunun ucuna. Konar da acır insan, koruyup kollamalıyız kendimizi..

Korumalıyız acılardan, böyle öğretilmedi mi bize?

Yaşasın rakı'nın yaş üzümden olanı.


5/29/2009

Kan gelir

Gün olur canı yananların cigerinden kan gelir.

Küçüğüm..







Ne de çok koyuyor şarkılar bugünlerde.. ne de çok acıtıyor.

her şarkı mı acıtır insanı?

Kimden ötürü?

mailin var..

Kahve.. Rakı..

"sweet child in time"

yarım yamalak ortada kalmış bir çocuk, "o zamandan münezzehtir" mi demiştiniz? zaman dediğimiz nane nedir ki? neye yarar? bir zaman sözlükte yazmıştım "yediğimiz bokların hazmedilmesinde kullandığımız ölçü birimidir." diye. Bakalım benim ne kadar "zaman"a gereksinimim var yediğim ve içine battığım bokları hazmetmek için.

bugünlerde düşmeye yeniden başlayan gözlerim çocuk çocuk gülerdi, dilim peltekleşir, sevinç yüklenirdim. işte o çocuk şimdi bildiklerinden başka bir dünya ile karşı karşıya. şaşırması olağan değil mi?

cici bildikleri en cıss olanlarsa cıss ile cici arasındaki farkı nasıl bilsin de korusun kendini?

Kahve ve Rakı var cıss da cici de olmadığını bildiği, bozmuyor en azından rakı; sözcükleri seçerken daha "büyük" oluyor, masada ya da her nerede iseler orada olanlar karşılarında henüz 4,5 yaşında bir veletin olduğunu fark edemiyor. ülke'den, özlenen'den, devrim'den konu açabiliyor.

her sözcük nasıl da yabancı?

Sabahları (evet her sabah) kafasını beceren ağrıyla uyanıyor, iki gecedir uyumaması da bundan ya; kahve burada giriyor devreye.

o çocuk çok korkuyor.

At Beyi
Gemikonağı
--
ve sayıklıyormuş da.

5/28/2009

Can eri(yi)ği..

Erlik Han da karşı bana..

yerin altında kalması gereken ısıyı yüzüme yüzüme vuruyor. Tüm yalnızlığıma bir de sıcaklar eklendi ya iflah olmam gayri. karaydım, yüzümü kara çıkaran oldu, sıcaklar da vuruyor yüzüme kapkara oldum çıktım. Hıncımı karaciğerimden çıkarmak şimdilerde tek yaptığım.

Rakı'ya güzelleme yazmak farz oldu belki de. can'ım eriyor, canım acıyor, öykündüğüm huzur kaydı gitti.

Can Eriği yüklü ağaçlar buralarda, benimse canım eriyik halde.

At Beyi
Gemikonağı

Sen Severdin..



Hiç olmadığın bu yerde dahi sana dair izler var.

Lefkoşa'ya gittik bugün, dünyanın son bölünmüş başkentine, orada da vardın, Büyük Han dedikleri turist çekim merkezinde karşılaştık seninle. Bir duvara dayanmış duran masaydı bu sefer içimi vuran; "Severdin sen" dedim, malum aptalım.

Seni Çok Özledim.

At Beyi
Lefkoşa

5/27/2009

Bir yerlerde..

Sesler nereye gider?

Sesler, seslerimiz nereye gider ki? Bir zaman konuştuğumuz o sesler, bir zaman seslediğimiz sözcükler, o özlediğimiz ve belki bir daha duymayacağımız sesler? rezonans mı kaybeder (titreşim mi demekti bu?) ya da her ne oluyorsa işte nereye gider bu sesler?

Deli gibi gereksinim duyduğum sesler var. Tarif edemem muhtaçlığımı. Anlatamam yaşamsal önemini. Ben kır adamıyım, doğup büyüdüğüm yerlerde ne deniz vardı ne göl. Bilmem denize, göle kısacası suya bakıp da rahatlamayı. Şimdi ise nerede olsam her yanım su. Su gibi aziz ve rahat olmuyor ancak içim. Öyle özlemler birikti ki içimde kısacık zamanda onları bile anmaya (anmak evet, değil mi ki tüm an o an'dan ibaret?), seslemeye.

Ben çok yılın aptalı daha gider bunlar.

Yaprağın Kaderi







Düşmekmiş, bilemezdim ki bilemedim de.

Canım yangınlarda şu günlerde, tadım tuzum kalmadı ve biliyorum sıradan bu. Olağan; her kişi için, hep olduğu ve olacağı gibiyim işte. Yüzüstü bırakılan kişi nasıl olabilirse.

Alkol'e vurdum günlerimi, kaybettiğim anlamı bulmaya çabalıyorum belleğimde. Henüz erişemedim, kanıyorum.

Dert anlatayım da geçsin dedim bakalım ne olacak.

At Beyi
Gemikonağı